PUSULA DERGİSİ AĞUSTOS 2025 SAYISI- BESLENME BİLİMİ

Share

” Alerjiler ve İntoleranslar: Vücudun Sınırlarını Keşfetmek”

“Vücudun Kendi Düşmanı: Alerjilerin Gizemli Dünyasına Yolculuk”

Özellikle son yirmi yılda tüm dünyada besin alerjilerinin %10 oranında çarpıcı bir biçimde arttığı gözlenmektedir.  İnsan vücudu her gün çevrede bulunan birçok farklı madde ile ister istemez karşılaşmaktadır. Bu maddelerin büyük bir kısmı işlenerek kullanılabilse de bazıları  insan vücuduna zarar verebilecek özellikte olup alerjilere sebep olabilir. Besin alerjileri genellikle bağışıklık sisteminin diyetteki proteinlere karşı oluşturabildiği tekrarlanabilir aşırı reaksiyonlardır. Bağışıklık sistemi, vücut için zararlı kabul ettiği maddeye karşı aşırı bir reaksiyon vererek alerjik yanıtları meydana getirir. Bu alerjik yanıtlar basit cilt lezyonlarından ürtikere, nezleden astıma kadar çeşitli tiplerde ortaya çıkabilir. Kimi zaman basit bir cilt döküntüsü ve kaşıntıyla ortaya çıkabildiği gibi, ölümle sonuçlanan astım atakları veya anafilaktik şok denilen tablolar da görülebilir. Çok küçük miktarda proteinler bile vücutta ciddi reaksiyonları tetiklemek için yeterlidir. Besin alerjilerinin neredeyse %90’ı 8 gıda tarafından tetiklenir. Bu gıdalar süt, yumurta, yer fıstığı, kuru yemişler, balık ve kabuklu deniz ürünleri, soya ve buğday gibi besinlerdir.

“Bir Lokma ile Ölüm” Ne Kadar Gerçek?

Alerji mi, İntolerans mı, Karıştırılan Tehlikeli Kavramlar !

Besinlerin sebep olduğu olumsuz etkilerin tümünün besin alerjisi olarak algılanması toplum arasında yaygın olsa da bu yanlış bir eğilimdir. Çünkü aslında gıda alerjileri ile gıda intoleransları birbirinden oldukça farklı kavramlardır.Besin alerjisi var olduğunda, insan vücudu yiyeceklerdeki proteinlere karşı tepki oluşturur ve bu alerjik reaksiyonlara her zaman bireyin bağışıklık sistemi de dahildir. Ancak besin intoleransı söz konusu olduğunda bağışıklık sistemi dahil edilmez ve genellikle şüpheli besinin yenilen miktarına bağlıdır.
Yani besin intoleransı gelişiminde daha çok sindirim sisteminin enzimatik işlevine bağlı özelliklerin rol oynadığı söylenebilir. Bireyde besin intoleransı var ise şüpheli besin belli bir miktar tüketildiğinde sorun oluşturmaz ve öngörülen belirtiler önlenebilir. Ancak bireyde besin alerjisi var ise şüpheli besinin az miktarda tüketilmesi, dokunulması hatta kokusunun solunması dahi ciddi alerjik reaksiyonlar meydana getirebilir.Bu yüzden kan değerlerine bakıldığında alerjilerde IgE antikorları oluşurken, besin intoleranslarında IgE antikor oluşumları görülmez.Günlük tüketilen her türlü besine karşı zamanla kolayca intolerans gelişebilir. Bu sebeple gıda intoleranslarının görülme sıklığı alerjilere göre daha yaygındır.

“Yediğim Şey Beni Neden Hasta Ediyor, Bağışıklık Sistemi Nerede Yanlış Yapıyor?”

” Alerji ve İntoleransların Arkasındaki Bilim”

Neden herkesin değil de bazı kişilerin alerjisi var?Yerdeki halıda bulunan toz neden Ahmet’e, Mehmet’e değil de mesela Deniz’e alerji yapıyor? Alerjilerin nedenlerini anlamak için bağışıklık sisteminin nasıl çalıştığını iyi anlamalı tıbbın söylediklerinin ötesinde geçebilmeliyiz. Tıp, alerjilerin alerjiye eğilimli kişilerde geliştiğini söyler. Peki, ama neden bazı kişilerin alerjiye eğilimi vardır? Daha da ötesi, hiçbir alerjik reaksiyonu olmayan kişilerin hayatlarının belli bir döneminde alerjik reaksiyonlar verdiğini sık sık görürüz. Bu kişiler o zamana kadar alerjiye eğilimli değildi de, bir anda eğilimli hale mi geldiler ? Sanırım bu hastalıklara taze bir bakış açısı getirmekte fayda var.Besin alerjilerinin temelinde çevresel etmenler ile kalıtımın rol oynadığı bilinir. Yapılan çalışmalara göre alerjen bireyin ebeveynlerinden birinin bile alerjik olması çocuğun da alerjik olma olasılığını arttırır. Ancak anne sütü ile beslenen bebeklerin alerji geçirme riskinin çok daha düşük olduğunu kanıtlamıştır. Tam da bu yüzden anne sütü ilk 6 ay boyunca tek başına, 6 aydan sonra da anne sütünün yanında ek besinlerle mutlaka verilmelidir. Duyarlanmanın doğumdan önce, doğum anı, emzirme süresi, tamamlayıcı besinlere geçiş zamanı veya gereğinden fazla hijyenik bir ortamda büyüme gibi çeşitli etmenlere dayandığı öne sürülse de ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı tam olarak bilinmemekte ve hala araştırılmaktadır.

Modern tıbbın elinde alerjileri tamamen geçirecek bir ilaç yok. Kullanılan ilaçların tümü, bağışıklık baskılamaya yönelik ‘‘antihistaminik’’ ilaçlar ve kortizon türevleridir. Bu ilaçlar alerjik hastalığı tedavi etmez, sadece alerjik reaksiyonu baskılayarak sakinleştirir. Bu ilaçlar ani gelişen alerjilerde kullanmaya zorunlu, kurtarıcı ilaçlar olsa da kronik olarak devam eden alerji reaksiyonlarında ciddi yan etkiler de oluşturur. Alerjilerde bağışıklık sisteminin zayıflığı söz konusu değildir. Tam tersine; sistem o kadar aşırı çalışmaktadır ki, dengesi bozularak vücudun birtakım dokularını yabancı doku gibi algılamaktadır. Bu dengeyi neyin bozduğunu tam olarak bilemiyoruz. Fakat bildiğimiz birtakım etken faktörler var. En önemli faktörlerden biri probiyotikler. Alerjik hastalıklarda, bağırsaklardaki probiyotiklerin normal yapılarında bozulma meydana gelir. Bu bozulmayı tedavi etmek üzere probiyotik takviye kullanıldığında, alerjik hastalıklarda kalıcı olarak iyileşme sağlamanın mümkün olduğunu gösteren çalışmalar mevcut. Egzama, alerjik rinit ve alerjik astım hastalıklarının tedavisinde probiyotiklerin başarılı olduğuna dair pek çok tıbbi çalışma yayınlandı. Ayrıca eliminasyon diyetleri de alerjik hastalıklar ve intoleranslardahem tanı hem de tedavi amacıyla kullanılabilen en etkili yöntemlerden biridir. Bu teknik, test sonuçlarına göre şüpheli besinin diyetten çıkarılması düşüncesine dayanır.

Doğa Kasap

Comments are closed.