PUSULA DERGİSİ KASIM 2025 SAYISI- ÖZGÜN BÖLÜM

Share

AH! YALAN DÜNYA

Nefes aldığımız süre içinde hayatın hangi evresinde olursak olalım ne yazık ki hep birine güven duymak zorundayız. Güvendiğimiz dağlara karlar yağınca ise “Ah! Yalan dünya, yalancı insan!” der şikâyet eder dururuz. Dilimize pelesenk olmuş bir kere! Anladık, gelip geçiciyiz şu dünyada. Sizce yalan olan dünya mı, insanlar mı? Bence yalan olan dünya değil. Zaten gelip geçici olduğumuzu söylüyor bize! Ah insanlar ah! Gizledikleriyle, sakladıklarıyla gerçek yüzünü göstermeyen insanlar. Nasıl ki gece bitip şafak sökünce gecenin koynundaki pislikler ortalığa saçılıyorsa menfaati biten insanın da içinde gizledikleri öyle dökülüyor işte dışarıya. Dünyanın günahını boşuna almayalım! 

Hâl böyle olunca günümüzde insanlığın uzun zamandır üzerine akıl yorarak düşündüğü ve belki hâlâ düşünmeye devam ettiği konuya gelelim: Güvenmek!  Gitgide etrafımızı sararak artan kalabalık ve sayısız simaYeni tanıştığınız birine ne kadar sürede ne derecede güvenirsiniz ya da güvenebilir misiniz?

Şahsen ben, geçtiğimiz birkaç zamana kadar hep aynı bakış açısına sahiptim. Küçüklüğümden beri geniş bir arkadaş çevresi olan, arkadaşları tarafından sevilen ve hep sosyal biriydim. Hiç çekinmeden, korkmadan çoğu ortama girip uyum sağlayabilen; anlaşılması güç insanlarla bile bir şekilde iletişim kurmayı becerebilen biriydim. Genelde tanıştığım kişilere güvenme derecem, kahretsin ki her zaman ortalamanın üzerindeydi. Kendi hayatımdan bilgiler verir, kendimi tanıtır, merak ederse de anlatılamayacak özel ve gizli bir durum olmadığı sürece her şeyi rahatça söylerdim. Olur da bir gün dost sandığım zat, zaaflarımı kullanmaya kalkarsa, elindeki bilgileri aleyhime çevirirse o beni kaybederdi; arkadaşlığımı, ilişkimi, dostluğumu bitirir, çıkar giderim, diyordum. Bu düşünce yapısı birçok insan için belki de çok şaşırtıcı gelebilir. İşte bu benim…

                      Kimi zaman insanın hayatı ve yaşadıkları bir film şeridi gibi geçiyor ya aslında güvenmemeyi güvendiği insanlar öğretiyor insana. Acı ama gerçek. Yalnız kalıp inzivaya çekilerek hiç düşündünüz mü verilen kaçıncı sözden sonra kırılır güven, tutulmamışsa verilen sözler? Peki tutulmayacağını bile bile neden söz verir insan? Çok mu güvenir zekâsına insan, verdiği sözün tutulmadığının anlaşılamayacağına? Yoksa etrafındaki insanların aptal olduğunu düşünmek daha mı kolay gelir insana tutulmayacağını bildiği sözleri verirken? Karşındakini aptal yerine koymadan önce iki kere mi düşünmek lazım? Bir sıçrarsın, iki sıçrarsın, üç sıçrarsın ve sonunda bir bakmışsın, yakalanmışsın çekirge! Kaç kere güvenir ki insan birine?

SEHER AHMET

Comments are closed.