PUSULA DERGİSİ MART 2025 SAYISI-GENÇLERİN KALEMİ

Share

DUYGULAR NE İŞE YARAR?

Duyguların insan ruhuna en kuvvetli derecede egemen olduğu zaman dilimi “ergenlik”le başlayan farklı olma isteğidir. Duygular, ergeni neredeyse başka bir insan yapan bu yolculuğun yolunu açan ilk işaretçidir.

Hayatımızdaki birçok yol ayrımında analitik aklımızla değil, duygularımızla karar vermemiz de bundandır. Duygu ve sezgiler, çok daha üst boyutta bir değerlendirmenin ürünleridir ve onlar sayesinde,sözsüz-bilinç dışı örüntü deneyimlerimizden de beslenen, adını koyamadığımız kadar seyyal, sınırları belirsiz ama bir o kadar da güçlü bir karar mekanizmasına sahibizdir. İnsan, içindeki duyguların ne dediğini her zaman aynı başarıyla okuyabilse de o sayede tüm duyguların peşinden inat ve kararlılıkla gidebilse… Kim bilir neler olurdu?Ama okulda ve toplumun genel alışkanlıklarında neyi öğütlüyorlar?”Duygularını değil, mantığını kullan!” Baraj veya roket inşa edecekseniz kabul fakat hayatınızın yönünü belirleyecek önemli bir karar alıyorsanız mantığınızın yanında, en az ona verdiğiniz kadar dikkatinizi vererek , duygulara da iyice bakmak önemlidir.

Birçok sorun mantığınızı aşabilir ama hiçbir sorun hayal gücünüze ve sezginize sığmayacak kadar büyük değildir. Yeter ki duyguları kullanma konusunda belirli bir ustalık geliştirmiş olalım. Bu da yaşayarak ve okuma yeteneğini geliştirerek olacak bir beceri. Heves ile duyguyu net bir biçimde ayırabilme noktasına ulaştığımızda, doğru kararlar vermek içim sadece duygularımızın yeterli olacağı birçok

durumla karşılaşacağız ve “kalbimizin sesi” bizi her zaman doğru yöne götürecek. Keşke bunları okullarda öğretmeye başlasak artık…

Duygularla ve duygusal ihtiyaçlarla ilgili temel sıkıntı “duygusal ihtiyaçlarımızın bir ihtiyaç olabileceğinin bize öğretilmemiş olmasıdır.” Çocuklar yetişkinliğe giden yollarda, duygularını adlandırmanın, yorumlamanın, onlara göre bir yol çizmenin, ilişki kurmanın ne demek olduğunu öğrenmeden büyüyorlar.

Yaşları büyük olduğunda küçücük bir problem çatışmaya dönebiliyor. Küçük bir anlaşmazlık uzaklaşmaya dönebiliyor. Çocuklar bunu yorumlayamıyorlar. Bu durumda da kendilerini yalnız ve anlaşılmamış olarak hissediyorlar. Duygusal ihtiyaçlara bakmak bir güçsüzlükmüş gibi algılanıyor. Bunu duygusal bağışıklığımız için temel besin kaynağımız olduğunun farkına varamıyoruz.

Duygularını adlandırıp, anlamlandıramayan, dolayısı ile de yönetemeyen bir insanın hayatına kendi kendi gibi bir yapı sağlaması mümkün değil. Otantik, orijinal, gerçeklik taşıyan bir kişilik gelişimi de mümkün olmuyor.

Çocuklarımıza ” Neler hissediyorsunuz?” diye sorduğumuzda “iyi” ve “kötü” dışında pek bir açıklayıcı cevap alamıyoruz. Kavramları anlatan kelimeleri kullanmayı bilmiyorlar. Dolayısı ile kendini ifade etmek çok zor. Kelime hazinemizin genişliğinin önemini burada tam olarak anlıyoruz. Duygularımızı adlandırdığımız, ifade edebildiğimiz, anlayabildiğimiz takdirde kendimizi tanıma yolunda çok daha uzun mesafeler katedebiliriz.

Bilim dünyası duygusal zeka ortaya çıkmadan önce duyguları bilimsel kategori olarak görmüyordu. Duyguları sanatın, edebiyatın konusu kabul ediyordu. Ancak beyin ve duygu ilişkisi anlaşıldıktan sonra, bilimsel kanıtlar ortaya çıktıktan sonra artık duyguları yönetebilmeyle ilgili bir çok çalışmalar ortaya çıktı. Bu çerçevede ele aldığımızda hem olumlu hem de olumsuz duygularımızı, ayrıca bunları birlikte nasıl yönetebileceğimiz konusunda araştırmalar başlar. Duygu kaynağımızı bir hedefe nasıl yönlendirebileceğimiz gibi soruları düşündüğümüzde araştırmalara bakmak ve bilgi edinmenin bizlere yardımcı olacağını ve yol göstereceğini artık bilim bazında da öğrenmiş olduk.

Kaynaklar: Dr. Sinan Canan

Nevzat Tarhan

Zeynep Cihangir Çankaya

Serdar Çankaya

EDA MUSTAFA

ZAR

Halbuki bu andan itibaren

Ne olsa farketmez

Zaman, dilediğince bükülsün

Hiç bir şey ifade etmez

Varla yok arasında

Var olan tek şey yokluk ise

Bir günde bir asırda

Süzülüp geçenlerdense

Hakan MEHMET USTA

Comments are closed.