MEVSİMDEN FAZLASI: YAZ – Ruhsal Bir Uyanışın İzinde- Yılın belli zamanları vardır ki yalnızca takvimde değil insanın içinde de bir şeyleri değiştirir. Yaz mevsimi, bunların belki de en etkilisidir. Güneşin yükseldiği, günlerin uzadığı, doğanın en cömert hâlini aldığı bu dönem; yalnızca dış dünyayı değil iç dünyamızı da dönüştürür. Güneşin sıcaklığı bedenle birlikte ruhu da sarar. Kış aylarının getirdiği içe kapanıklık yerini açıklığa, ağır düşünceler ise yerini hafif bir umut duygusuna bırakır. Sanki insan, doğanın ritmine kendini daha çok bırakır; sabahları daha kolay uyanır, yürüyüşler daha uzun, sessizlikler daha anlamlı hâle gelir. Yazın sunduğu dinginlik ve özgürlük duygusu, insanı kendiyle baş başa kalmaya davet eder. Kalabalıklar içinde bile bir tür iç huzur dolaşır. Bir ağacın gölgesinde durmak ya da deniz kıyısında uzaklara bakmak, insanın iç sesini duyabildiği nadir anlardan biri olur. Güneşin sadece teni değil umudu da ısıttığına inanmak zor değildir bu mevsimde. Elbette yazın da kendi içinde bir ikilemi vardır. Hareketlilik ve sıcaklık zaman zaman yorucu olabilir. Ama belki de bu da yazın doğasında vardır: hayatı yoğun, hisleri daha çıplak yaşamak. Ne hissediliyorsa sonuna kadar. Sevinç de özlem de coşkulu olur yazın. Kısacası, yaz bir mevsimden fazlasıdır. O; insanın iç dengesini yeniden kurduğu, duygularıyla temasa geçtiği, yaşamla yeniden bağ kurduğu bir geçiştir. Ve her yıl, güneşle birlikte gelen bu içsel uyanış, bize şunu fısıldar: “Hâlâ hissetmek mümkün.” Peki, sen bu yaz güneşi yalnızca teninde mi hissedeceksin, yoksa ruhunda da yer açacak mısın ona?
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim…”
Nazım HİKMET
“Ve umut,
İnsanda…”
Nazım HİKMET
Sevkan Tahsinoğlu