PUSULA DERGİSİ AĞUSTOS 2025 SAYISI- SAĞLIK

Share

NEDEN BEN?

Çağımızın hastalığı olarak nitelendirilen kanser artık en yaygın hastalıklardan bir tanesi olmasına ve özellikle erken teşhisle pek çok hayat kurtarılmasına rağmen bazen belirtiler göz ardı edilebiliyor veya teşhis konulduktan sonra kişiler ne yazık ki umudunu yitirebiliyor, aslında kanserle birlikte psikolojik savaş da başlıyor… Yapılan araştırmalara göre, kadınlarda meme kanserinden sonra en sık rastlanan ikinci hastalık tiroid kanseri olduğu saptanmıştır. Kanser, hayatımızda var olabilecek diğer travmalar gibi bir anda hayatımıza girer ve kriz etkisi yaratır. Sağlığın kaybından ölüm riskine kadar uzanan zorlu bir süreç tanı ile başlar. İşte tanı ile başlayan bir yolculuk hikâyesi…

Bir akşam, tıpkı her akşam olduğu gibi ailecek mutlu, huzurlu evimizde oturuyorduk… Annem ve kardeşimle günlük işlerden, okul derslerinden ve toplumsal sorunlardan bahsediyorduk. Lise son dersleri, üniversite sınavları derken stres altında geçen koca bir yıl… Babam üniversiteyi kazandığımda da bu yaz tatilinde ailecek ve bir iki dostla planlayacağımız bir tatil hayalinden bahsetti…O gece kardeşim ve ben çok heyecanlanmıştık, hayallerle uykuya dalmıştık. Lise son sınıf öğrencisi olmam sebebiyle çok yoğun bir eğitim tempomuz vardı, son zamanlarda kendimi yorgun ve halsiz hissediyordum…Gece yarısı ateşim çıktı, var olan halsizliğimin üzerine bir de öksürük eklenince gece iyice çekilmez bir hal almıştı. Ertesi sabah doktora gidip şikayetlerimden bahsettim daha sonra hastanede bir iki tetkik gerçekleştirildikten sonra günlük rutinime döndüm. Ev, okul, kurs, ingilizce kursu kısır ama başarıya giden bir döngü!

Ama, o da ne? Gün ortasında hastaneden beklenmedik bir telefon geldi. Telefonun diğer ucundaki ses doktorumuz;‘’Tetkiklerinde bir sorun var. Daha ileri tetkik yapmamız gerekiyor’’dedi. Biraz paniklemiş olsam da, duyduklarıma inanamadım…‘’Neden ben? Benim başıma gelmez’’ modundasınız. Ama oluyor, oluyormuş işte…Bu size de olabiliyor. 18 yaşında, başınızda esen kavak yelleri, gençliğinizin baharında, en güzel yıllarınızda olsanız da bu size de olabiliyor, başınıza gelebiliyor… Eğer ailenizde bir sağlıkçı yok ise biraz bilmemenin verdiği rahatlıkla, biraz da dehşetle bakıyorsunuz önünüze çıkan yepyeni yaşam kavşağına. Bir anda bütün yaşamınız alt üst olsa da, başlarda bunu çok kavrayamıyorsunuz. Gittiğiniz doktorlar önünüze upuzun bir engelli yarış parkuru çiziyorlar. Artık yaşamınız tamamen ne yazık ki değişmiştir. Doktorumuz  tiroid kanseri olduğumu söyleyince ilk duyduğumda dile döktüğüm tek söz: “ Neden ben?” Huzurlu, sıcacık evimize kara bulutlar çökmüştü. Neşeli konuşmaların yerini sessizlik almıştı. Bu durumu annem dışında ne babam, ne kardeşim ne de aile büyüklerim öğrenmemeliydi, sadece annem bilmeliydi…Babam kalp hastası, kardeşimin sınavları var, aile büyüklerimiz ise kaldıramazdı çünkü çok yaşlılar. Peki ya annem, tüm bunları sırtlayabilecek kadar dayanmaya gücü var mı  acaba? Canım annem…Annem yanımda olsun bana bir şey olmaz! Çok zorlu ve engelli bu yarış parkuruna acabalarla dolu sorularla başladık. Herkeslerden gizlenen, kendine bile adını itiraf etmekten kaçındığın bu illet hastalıkla mücadele çok zor bir süreç. Zehir gibi değil, resmen zehri vücuduna bile bile vermek zorundasın. Vücudunun o istenmeyen misafirlerinden kurtulmak için artık her şey mübah. Kanserle yaşam savaşı sizin için de başlamıştır. Yaşamın kıyısında her şeye rağmen yaşama tutunabilmek. Tüm o psikolojik ve sosyolojik travmalarla kıyasıya mücadele edebilmek. Maddi ve manevi var olabilme savaşlarının en büyüğü…

Bir yandan yaşanan duygu kaosu bir yandan sonuç ile ilgili varolan henüz bir belirsizlik tüm benliğimi negatif yönde etkiledi. Çeşitli duygu karmaşasından geçtiğim o günleri şimdi gülümseyerek hatırlıyor ve bir daha yaşamamayı temenni ediyorum… İlk önce yaşanan şok ve inkâr, ardından pazarlık ve suçluluk dönemi ve sonra depresyon ya da kabullenme gelir. Şok döneminde; kişi ne olup bittiğini anlayamaz, geleceği tehdit altında ve yaşam krizi içindedir. Söyleneni işitemiyor, gerçeği kavrayamıyor gibidir. Şok dönemi duyguların henüz işin içine girmediği bir dönemdir. Bu dönem kişiye göre birkaç saatten, birkaç gün veya birkaç haftaya kadar uzayabilir. Bu aşamada kişinin en uygun başetme stili, gerçeğin inkarıdır. İnkâr, katlanılması zor olan gerçeğin bilinç dışında tutulması çabasıdır. Yani aslında başetmesi güç olan gerçeğin yarattığı kaygı ve çaresizlik duygularına karşı bir savunmadır. Hasta yapılan tetkiklerin karıştığını ya da yanlış değerlendirildiğini düşünebilir. İnkâr, geçici bir tepkidir ve bunu öfke takip eder. Bu dönemde öfke; doktora, hemşireye, aile üyelerine ve hatta kişinin kendisine olabilir. Fiziksel ağrılar esnasında duyulan öfke artabilir. Öfkenin yanı sıra üzüntü, depresyon, suçluluk duyguları da görülür. Suçluluk duyguları sonucu yaşamı tehdit altında olan hasta bu dönemde hastalığına nedenler bulmaya çalışır. Suçladığı kişi üzerinden öfkesini dışa vurur. Öfkeyi takip eden pazarlık döneminde hasta kanseri kabullenmeye başlamıştır, Bu dönemde hastalarda iyi insan olma çabası görülebilir. Hasta gerçeğin farkına varmıştır fakat henüz tam kabullenmemiştir. Kabullenme, hastalığa ilişkin tepkilerin son aşamasıdır ve aslında durumdan mutluluk duymak demek değildir. Hastalığı unutmak ya da önemsememek de değildir. Tam tersine, durumun gerçek olduğunu anlayarak, onunla başa çıkmaktır. Hastalığın artık kaçınılmaz olduğu bu aşamada, zamanla hastanın gerçeği kabul edip enerjisini ve ruhsal gücünü yeni yaşamına yöneltmesiyle uyum süreci başlar.

Okuduğunuz üzere kanser aslında bir yolculuktur ve bu yolculukta geçmişten getirdikleriniz ve gelecek planlarınız aynı çantada birleşir ve kanserin psikolojik süreçlerinde verilen tepkiler bireyselleşir. Her hastanın kendi yolculuk rengi vardır ve kendine has şekilde yaşar bu süreci. Bu süreçten her hasta az ya da çok oranda dönüşerek çıkar ve kazanımlarını çantalarına ekler. ‘Ben tiroid kanseriydim ve yendim.’ Kolayca yazdığıma bakmayın zira kötü haberi hazmetmek bile uzunca zamanımı aldı. Bugün bu satırları yazmamın sebebi de içinizden birine umut olma, birini erken tanı ile kurtarma ihtimalim var diyedir. Kanser gerçekten de artık burnumuzun dibinde; Bize verilen bu kısacık yaşam yolculuğunda kanser ya da başka bir hastalıkla yaşamımızın her an tehdit altında olduğunu bilmek zorundayız.

İşte böyle bir varoluş gerçekliğinde gelin yaşamın anlamını yeniden sorgulayalım ve yine hep olduğu gibi sevgiye sığınalım.

Başkalarından önce siz kendinizi sevin ve beğenin.

Mutluluklarınız kadar acılarınızı da sevin ve kabul edin…

Kimseye ‘’sevgi’’ nedir diye sormayın, çünkü sevgi ‘’sizsiniz’’

Seher Ahmet

Comments are closed.